25-12-2008, 13:36
Aşağıdaki satırlar 1552 yılında Türklere esir düşüp, üç yıl boyunca
Kaptan-ı Derya Sinan Paşanın yanında kölelikten en bilgili ve gözde
hekimleri arasına yükselen İspanyol Pedro' nun kaleme aldığı, "Kânunî
Devrinde İstanbul" isimli kitaptan alınma…
"… Türklerin bize haklı olarak yönelttikleri tenkitlerin başlıcası, kirli
oluşumuzdur. İspanya' da ömrü boyunca iki kere yıkanmış hiçbir kadın ve erkek
yoktur. Türk hamamlarında çok su harcanır. Dünyada İstanbul kadar çeşmesi
olan hiç bir şehir yoktur, her sokakta muhakkak bir çeşmeye rastlanır."
İnanılmaz değil mi?.. Ama inanın bunlar doğru…
Bu garip durum İspanya' ya has bir şey de değil üstelik, o dönem Avrupa' sında
yaşanan sıradan bir vaka. Sebebi ise o dönemki doktor ve din adamlarının
Avrupa toplumu üzerinde bıraktığı etki, daha doğrusu baskıların bir sonucu.
Zira o dönem doktorlar banyoyu tavsiye etmedikçe yıkanmanın sağlık açısından
tehlikeli olduğu inancı yaygındı. "Günlük Sağlık Bakımı" isimli kitabın
yazarı olan doktor John; "Kulaklara kaçırmamak şartıyla başınızı
yıkayabilirsiniz. " diyordu. Fakat Jean de Renoe adlı başka bir doktor ise
aynı fikirde değildi. "Ellerinizi yıkayabilirsiniz. Ayaklarınızı da
yıkamanızda bir mahzur yoktur. Fakat başa su sürmek, son derece
tehlikelidir. Unutmamalıdır ki başa sürülen su, her türlü derdin kaynağıdır.
Bu gibi konularla yakından ilgili bir yazar olan Theophrashe Renaudot da bir
kitabında aynı konuya temas etmişti: "Doktorlar tavsiye etmedikçe banyo
yapmak sadece lüzumsuz bir hareket değil, tehlikelidir de… En büyük zararı
da müstakbel annelerin karınlarındaki hayat meyvelerini yok etmesidir. "
XVI. yüzyılda Aziz Benedik, dindarlara ve özellikle gençlere; "Banyo,
ancak bazı durumlarda izne tâbidir." diye seslenirken,
Aziz Francis ise; "Yıkanmamış vücut dindarlığın işaretidir" şeklinde
sözler ediyordu. İspanya Kraliçesi İzabel, hayat boyu sadece 2 defa, biri
doğumunda ve diğeri gerdeğe girerken banyo yapmış olmakla övünüyordu.
İşte su dan bu denli korkulduğu dönemde Avrupa toplumunda pislik almış
başını gidiyordu. Öyle ki uzun süredir yıkanmayan, hatta silinip
temizlenmeyen insanlar, üzerlerindeki pis kokuyu örtmek için ağır parfümler
kullanıyorlardı .
Haçlı Seferleri sırasında Müslümanların hamamlarını tanıyan Hıristiyanlar,
ülkelerine döndüklerinde bu fikri Avrupa' da canlandırmaya çalıştılar.
Nihayet bu karanlık dönem Pasteur' un sağlık kurallarına verdiği önemden
sonra düzelmeye başladı. 19. yüzyıla gelindiğinde temizlikle ilgili önemli
adımlar atıldı Avrupa' da. 1860' ta, Londra' da sayısı 10 olan halka açık
yıkanma evlerinin sayısı artırıldı. Bu hareket Amerika' ya da yayıldı... alıntı saka fulorya form.
Kaptan-ı Derya Sinan Paşanın yanında kölelikten en bilgili ve gözde
hekimleri arasına yükselen İspanyol Pedro' nun kaleme aldığı, "Kânunî
Devrinde İstanbul" isimli kitaptan alınma…
"… Türklerin bize haklı olarak yönelttikleri tenkitlerin başlıcası, kirli
oluşumuzdur. İspanya' da ömrü boyunca iki kere yıkanmış hiçbir kadın ve erkek
yoktur. Türk hamamlarında çok su harcanır. Dünyada İstanbul kadar çeşmesi
olan hiç bir şehir yoktur, her sokakta muhakkak bir çeşmeye rastlanır."
İnanılmaz değil mi?.. Ama inanın bunlar doğru…
Bu garip durum İspanya' ya has bir şey de değil üstelik, o dönem Avrupa' sında
yaşanan sıradan bir vaka. Sebebi ise o dönemki doktor ve din adamlarının
Avrupa toplumu üzerinde bıraktığı etki, daha doğrusu baskıların bir sonucu.
Zira o dönem doktorlar banyoyu tavsiye etmedikçe yıkanmanın sağlık açısından
tehlikeli olduğu inancı yaygındı. "Günlük Sağlık Bakımı" isimli kitabın
yazarı olan doktor John; "Kulaklara kaçırmamak şartıyla başınızı
yıkayabilirsiniz. " diyordu. Fakat Jean de Renoe adlı başka bir doktor ise
aynı fikirde değildi. "Ellerinizi yıkayabilirsiniz. Ayaklarınızı da
yıkamanızda bir mahzur yoktur. Fakat başa su sürmek, son derece
tehlikelidir. Unutmamalıdır ki başa sürülen su, her türlü derdin kaynağıdır.
Bu gibi konularla yakından ilgili bir yazar olan Theophrashe Renaudot da bir
kitabında aynı konuya temas etmişti: "Doktorlar tavsiye etmedikçe banyo
yapmak sadece lüzumsuz bir hareket değil, tehlikelidir de… En büyük zararı
da müstakbel annelerin karınlarındaki hayat meyvelerini yok etmesidir. "
XVI. yüzyılda Aziz Benedik, dindarlara ve özellikle gençlere; "Banyo,
ancak bazı durumlarda izne tâbidir." diye seslenirken,
Aziz Francis ise; "Yıkanmamış vücut dindarlığın işaretidir" şeklinde
sözler ediyordu. İspanya Kraliçesi İzabel, hayat boyu sadece 2 defa, biri
doğumunda ve diğeri gerdeğe girerken banyo yapmış olmakla övünüyordu.
İşte su dan bu denli korkulduğu dönemde Avrupa toplumunda pislik almış
başını gidiyordu. Öyle ki uzun süredir yıkanmayan, hatta silinip
temizlenmeyen insanlar, üzerlerindeki pis kokuyu örtmek için ağır parfümler
kullanıyorlardı .
Haçlı Seferleri sırasında Müslümanların hamamlarını tanıyan Hıristiyanlar,
ülkelerine döndüklerinde bu fikri Avrupa' da canlandırmaya çalıştılar.
Nihayet bu karanlık dönem Pasteur' un sağlık kurallarına verdiği önemden
sonra düzelmeye başladı. 19. yüzyıla gelindiğinde temizlikle ilgili önemli
adımlar atıldı Avrupa' da. 1860' ta, Londra' da sayısı 10 olan halka açık
yıkanma evlerinin sayısı artırıldı. Bu hareket Amerika' ya da yayıldı... alıntı saka fulorya form.