15-07-2010, 16:43
Değerli Üyeler
Son zamanların güncel ve güncelliğini koruyacak av şekli Dikey Seğirtme avcılığı,hernekadar Japonlar tarafından tekrar ele alınıp,bazı önemli ilaveler yapılarak Dünya Olta avcılığına lanse edilmiş olsada,iddia ederimki esas menşei İstanbul Boğazı tekne avcılarının yarım asır kadar öncesinde uyguladığı randımanlı bir av yöntemidir.
1967 senesinde Üniversite tahsilim için İstanbula geldiğimde dikkatimi çeken bu avlanma şekline sonradan vakıf olup,hem tekneden ve hemde kıyıdan yatay seğirtme avı ile avlandım,haylide başarı sağladım.
Hatırımda kalan anılarımdan birisi ise Nihat Kardeşimin mesajında bahsi Geçen Cambaz Ali lakaplı malzeme satıcısının o günlerdeki Kanlıca kıyı avında yapıştırdığı Toriği kıyıya alma çabasıdır.
Benim ise son dikey seğirtme avım,1980 mevsiminde Salı Pazarı açıklarında Kuruçeşmeli Sinanla gerçekleştirdiğimiz avımızdır.Hatırladığıma göre 6 adet iri palamutu bu yöntemle avlamıştık.
O günlerdeki seğirtmelerin esası şu şekildeydi.Tekne avlarında genelde Torik Seğirtmesi denilen incece uzun,kurşundan mamul,alt tarafında tek adet 3'lü çarpma iğnesi bulunan,avlanmadan önce kalın cam çubuklarla mazgallanıp,sonrasında küçük penicilin şişelerine doldurulup,ağzı yumuşak güderi parçasıyla örtülmüş civayı silkerek güderide açılmış ince deliklerden seğirtmeye dökülerek parlatılıp yapılan bir av şekliydi.
Bu işlem beş on dakikada bir tekrarlanır,ayrıca bir kadife yada güderi parçasıyla tekrar ovalanıp,cıvıl,cıvıl parlaklığı tekrar elde edilip ava devam edilirdi.Yoksa kurşun seğirtme parlaklığını kaybeder ve cazibesini yitirirdi.
Boylarına göre iri ve ağırlarına Torik,daha ufak boyutlarına ise palamut seğirtmesi denilirdi.Ayrıca yünlü tabir edilen,uc kısmına çift horoz teleği ilave edilmiş tipleride vardı ve iyi iş görürlerdi.Sahil avında ise uzun üçgen prizma şeklinde olanları kullanılır ve ince kısmında tek ve hayli iri bir iğne sapından gömük şekilde monte edilmiş olurdu.
Kıyıdan genelde bunlarla şimdilerde örneği pek seyrelmiş iri kofanalar,arada Toriklerde alınabilinirdi.
Avlanılma şekli ise bugünlerin av şekline hayli benzerdi.
Mazgallanıp civa ile iyice parlatılan seğirtme balık vaad eden sulara koyverilir,balık suyuna ermesi beklenilir,sonrasında hızla 5 yada 6 kulaç yukarı alınır,bir nefes alınır tekrar bir,iki kulaçdaha yukarı çekilirdi.
Sonrasında seğirtme tekrar koyverilirdi.Balık genelde bu esnada oltaya binerdi.
Şeklinin iri bir hamsiye benzediğini söyleyebiliriz.Kıyı seğirtmeciliğinde ise,genelde elle atılan sahte az iner sonrasında hızla çekilir ve bu şekilde avlanılırdı.Şeklinin ise istavriti andırdığı sanılırdı.
İşte Japonlar bu yöntemi ele alıp,üzerlerine göz ve cezbedici pırıltılar ilave ederek,üstelik şeklinde bazı değişiklikler yaparak,Speed,Flatside gibi aksiyona tesir eden hale getirmiş ve neredeyse olta balıkcılığında yeni bir devrin başlamasına sebep olmuşlardır.
Yurdumuzda Alaçatı bölgesinde Yunanlılarında katılımıyla her yıl bu yöntemle avlanılarak yarışmalar yapılmaktadır.
İşte bu yarışmalarda göze çarpan en önemli husus,kullanılacak teknenin,yardımcı FF ve GPS gibi elektronik cihazların,kamış,makara ve misinaların,jiglerin ağırlık tip ve renklerinin,hatta mazmozlama tekniklerinin önemi olmuştur.
Bütün bu hususlara sahip Yunanlılar kilolarca Balık yakalamışlar bizimkiler ise hayli geride kalmışlardır.
Bugünlerde yaşadığım yer ve yakın bölgelerde birçok oltacı yönteme heves edip,gözükapalı uygun olmayan malzemelerden edinip avlanma çabasındadırlar.
Profesyoneller ise teçhizatın hayli pahalı olmasından ilkönce kaynaklanan,sonrasında muhafazakar tabiatlarıyla desteklenen tavırları nedeniyle halen bu yöntemi küçümser görünmektedirler.
Ne yazıkki bazılarınca hayli kolay görünen bu yöntemin kaideleri tam olarak yerine getirilmedikce,başarı sağlanılması hayli zordur.
Zaten çevre oltacıların çabaları bugüne kadar hiçbir netice vermemiştir.
Zira sıradan kamış ve makara,uygun olmayan jigler ve misina,helede dilinden tam anlanılmayan FF ve GPS'siz uygulama yöntemin kıısır kalmasının sebepleridir.
Özellikle Ege Bölgesindeki Yunana ait adalar ve karasuları,ayrıca beynelminel sular,iri balıkların kısa sayılacak göçlerinde uğradıkları bölgelerdir.
Sularımıza ise bazen girerler ve av verirler.
Yöntem zordur,gözüpeklik,hırs,inat,azim ve dayanıklılık ister.Uygun tekne,motor gücü,teçhizat ve bilgi ister.
Asla attım ağzına gitti boğazına uygun bir av şekli değildir.
Avlarımızda kilometrelerce mesafe kat ettik.Hava yedik,rüzgar yedik iyice ıslandık ama yılmadık,asla jig mezarlığına dönen oltacılık pazarındaki malları kullanmadık ve netice aldık.
Yani özetle saydığım hususlara uygun avlanmayanların başarı sağlamaları hayli zor olacaktır.
Sevgi ve saygımla kalınız
Son zamanların güncel ve güncelliğini koruyacak av şekli Dikey Seğirtme avcılığı,hernekadar Japonlar tarafından tekrar ele alınıp,bazı önemli ilaveler yapılarak Dünya Olta avcılığına lanse edilmiş olsada,iddia ederimki esas menşei İstanbul Boğazı tekne avcılarının yarım asır kadar öncesinde uyguladığı randımanlı bir av yöntemidir.
1967 senesinde Üniversite tahsilim için İstanbula geldiğimde dikkatimi çeken bu avlanma şekline sonradan vakıf olup,hem tekneden ve hemde kıyıdan yatay seğirtme avı ile avlandım,haylide başarı sağladım.
Hatırımda kalan anılarımdan birisi ise Nihat Kardeşimin mesajında bahsi Geçen Cambaz Ali lakaplı malzeme satıcısının o günlerdeki Kanlıca kıyı avında yapıştırdığı Toriği kıyıya alma çabasıdır.
Benim ise son dikey seğirtme avım,1980 mevsiminde Salı Pazarı açıklarında Kuruçeşmeli Sinanla gerçekleştirdiğimiz avımızdır.Hatırladığıma göre 6 adet iri palamutu bu yöntemle avlamıştık.
O günlerdeki seğirtmelerin esası şu şekildeydi.Tekne avlarında genelde Torik Seğirtmesi denilen incece uzun,kurşundan mamul,alt tarafında tek adet 3'lü çarpma iğnesi bulunan,avlanmadan önce kalın cam çubuklarla mazgallanıp,sonrasında küçük penicilin şişelerine doldurulup,ağzı yumuşak güderi parçasıyla örtülmüş civayı silkerek güderide açılmış ince deliklerden seğirtmeye dökülerek parlatılıp yapılan bir av şekliydi.
Bu işlem beş on dakikada bir tekrarlanır,ayrıca bir kadife yada güderi parçasıyla tekrar ovalanıp,cıvıl,cıvıl parlaklığı tekrar elde edilip ava devam edilirdi.Yoksa kurşun seğirtme parlaklığını kaybeder ve cazibesini yitirirdi.
Boylarına göre iri ve ağırlarına Torik,daha ufak boyutlarına ise palamut seğirtmesi denilirdi.Ayrıca yünlü tabir edilen,uc kısmına çift horoz teleği ilave edilmiş tipleride vardı ve iyi iş görürlerdi.Sahil avında ise uzun üçgen prizma şeklinde olanları kullanılır ve ince kısmında tek ve hayli iri bir iğne sapından gömük şekilde monte edilmiş olurdu.
Kıyıdan genelde bunlarla şimdilerde örneği pek seyrelmiş iri kofanalar,arada Toriklerde alınabilinirdi.
Avlanılma şekli ise bugünlerin av şekline hayli benzerdi.
Mazgallanıp civa ile iyice parlatılan seğirtme balık vaad eden sulara koyverilir,balık suyuna ermesi beklenilir,sonrasında hızla 5 yada 6 kulaç yukarı alınır,bir nefes alınır tekrar bir,iki kulaçdaha yukarı çekilirdi.
Sonrasında seğirtme tekrar koyverilirdi.Balık genelde bu esnada oltaya binerdi.
Şeklinin iri bir hamsiye benzediğini söyleyebiliriz.Kıyı seğirtmeciliğinde ise,genelde elle atılan sahte az iner sonrasında hızla çekilir ve bu şekilde avlanılırdı.Şeklinin ise istavriti andırdığı sanılırdı.
İşte Japonlar bu yöntemi ele alıp,üzerlerine göz ve cezbedici pırıltılar ilave ederek,üstelik şeklinde bazı değişiklikler yaparak,Speed,Flatside gibi aksiyona tesir eden hale getirmiş ve neredeyse olta balıkcılığında yeni bir devrin başlamasına sebep olmuşlardır.
Yurdumuzda Alaçatı bölgesinde Yunanlılarında katılımıyla her yıl bu yöntemle avlanılarak yarışmalar yapılmaktadır.
İşte bu yarışmalarda göze çarpan en önemli husus,kullanılacak teknenin,yardımcı FF ve GPS gibi elektronik cihazların,kamış,makara ve misinaların,jiglerin ağırlık tip ve renklerinin,hatta mazmozlama tekniklerinin önemi olmuştur.
Bütün bu hususlara sahip Yunanlılar kilolarca Balık yakalamışlar bizimkiler ise hayli geride kalmışlardır.
Bugünlerde yaşadığım yer ve yakın bölgelerde birçok oltacı yönteme heves edip,gözükapalı uygun olmayan malzemelerden edinip avlanma çabasındadırlar.
Profesyoneller ise teçhizatın hayli pahalı olmasından ilkönce kaynaklanan,sonrasında muhafazakar tabiatlarıyla desteklenen tavırları nedeniyle halen bu yöntemi küçümser görünmektedirler.
Ne yazıkki bazılarınca hayli kolay görünen bu yöntemin kaideleri tam olarak yerine getirilmedikce,başarı sağlanılması hayli zordur.
Zaten çevre oltacıların çabaları bugüne kadar hiçbir netice vermemiştir.
Zira sıradan kamış ve makara,uygun olmayan jigler ve misina,helede dilinden tam anlanılmayan FF ve GPS'siz uygulama yöntemin kıısır kalmasının sebepleridir.
Özellikle Ege Bölgesindeki Yunana ait adalar ve karasuları,ayrıca beynelminel sular,iri balıkların kısa sayılacak göçlerinde uğradıkları bölgelerdir.
Sularımıza ise bazen girerler ve av verirler.
Yöntem zordur,gözüpeklik,hırs,inat,azim ve dayanıklılık ister.Uygun tekne,motor gücü,teçhizat ve bilgi ister.
Asla attım ağzına gitti boğazına uygun bir av şekli değildir.
Avlarımızda kilometrelerce mesafe kat ettik.Hava yedik,rüzgar yedik iyice ıslandık ama yılmadık,asla jig mezarlığına dönen oltacılık pazarındaki malları kullanmadık ve netice aldık.
Yani özetle saydığım hususlara uygun avlanmayanların başarı sağlamaları hayli zor olacaktır.
Sevgi ve saygımla kalınız