Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 0/5 - 0 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Kanuni ve Sinan İstanbul’u susuzluktan nasıl kurtarmıştı?
#1
Güzel bir yazı sabırla okumanızı tavsiye ederim...
[/size]
Bir seher vakti dolaşmak diledi Sultan’ın gönlü. Kâğıthane’ye gidip safa eyleyelim, deyü ferman buyurdu. Burada ıssız kırları gezerken yolu yemyeşil bir vadiye düştü. Yerler çimenle kaplıdır ama garip; bir vadi olmasına rağmen ortada akarsu namına bir iz görünmemektedir. Garip iş, diye söylenir Sultan, halbuki suyun yatağı var amma kendisi sırra kadem basmıştır. Aklına hemen bir yerlerde gizlenen ve varlığını kaybettiren “âb-ı hayat” gelir.

O sultanın adı Süleyman olur da âb-ı hayatın ardına düşmez mi? Biraz araştırır; çalı çırpının altını karıştırır ve yer altına saklanmak isteyen bu suyun gövdesinin bir kısmına orada rastlar. Tıpkı sevgilisine kavuşmuş bir âşık gibi bakar ona. Mimar Sinan’ın kendi deyişiyle, “saadetlü pâdişâh-ı âlem-penâhın bu âb-ı musaffâya hibâb-âsâ nazarı” düşer.

Hemen emirler yağdırır etrafına. ‘Bu ‘kaçkın’ suyu İstanbul’a isterim” der ve ekler: “Dünyanın susamışlarını suya kandırmak, kana kana su içmelerini temin etmek işi tez elden yapılsın.” Sonra yeni bir hayrın kapısını çaldığının vicdanî huzuru içinde atını sarayına doğru sürer. Gereken yapılacaktır nasıl olsa.

Sarayına dönmekte olan Sultan Süleyman bu defa devlet adamlarını toplar etrafına. Neyi emir buyurur bilir misiniz? İstanbul’un vaktiyle nasıl gelişip serpildiğini incelemelerini. Tabii bir şehrin gelişip serpilebilmesi için su çok önemliydi. İstanbul Kostantiniyye iken acaba bu şehre ferahlık veren sular nereden getirilmişti?

O bir parçasını çalılıklar içerisinde bulduğu temiz su, Kanuni’ye hangi büyük projeleri ilham etmişti, görün.

Roma ve Bizans dönemlerinden Fatih devrine kadarki ‘su tarihi’ didik didik analiz edilir orada. Fetihten evvel bazı kemerler yapılmıştır gerçi ama bunlar akar su olmayıp bugünkü Yerebatan Sarnıcı gibi kapalı ve açık su havuzlarında toplanan durgun su şeklindedir. Ardından da dedesi Fatih Sultan Mehmed’in Belgrat Ormanlarından getirttiği Kırkçeşme sularıyla şehir taze akar suya kavuşmuştur. Lakin zamanla su yolları tahrip olmuş, kısacası şebekedeki su kaçakları şehrin susuz kalmasına yol açmıştır.

Bunlar anlatılır Kanuni’ye. Padişah da işin kolay olmadığını anlamıştır. Bu şehir zoru sevmektedir. Ama kendisi de zora talip olmuştur hep. Etrafındakilerin de böyle olmasını istemek en tabii hakkıdır. “Her sanatın üstadı ve her dağın bir Ferhad’ı vardır. Bu işi Mimar’la görüşmek lazımdır. Bana teorik laflar etmeyin. İş isterim, laf değil.” Bunları der. Anlamışsınızdır ama söyleyeyim: Kanuni’nin “Mimar” dediği, Sinan’dan başkası değildir.

Emri alan Sinan, bu çetin görevin altına girmeyi şeref bilir. Değil mi ki, insanlara faydalı olacak bir hayra memur edilmiştir, değil mi ki, yeryüzü sultanlarının en namlısı kendisine bu vazifeyi layık görmüştür, öyleyse gece gündüz çalışmalı, içinden çıkamadığı yerlerde Allah’ın yardımına sığınmalıdır.

Sinan ilk olarak yanına ölçüm aletlerini alarak vadinin yolunu tutar. En yüksek ve en alçak noktalarını teker teker tespit eder. Eskiden buralarda mevcut olan Roma dönemi su yollarının izlerini kovalar. Ancak rakamlar alta alta dizilince yüklendiği işin azameti ortaya çıkar. Acaba bu çapta bir projeyi alnının akıyla başarabilecek midir? İşte orada ellerini açıp Rabbine yalvarır:

“Ey rızıklandırıcı, kudretli ve yüce Allahım, bu perişan, yüreksiz ve işbilmez karıncanın ne değeri ola ki, devrin Süleyman’ının hizmetinde sözüne itibar edilsin. Ancak senin inayetin sayesinde elimizden tutulsun.”
Bu büyük hizmete layık değilim ama, yardım eyle…

Bu toprağın altında hayat var!

Kollarını sıvayan Sinan, ilk olarak bir hafiye gibi kaybolan suyun peşine düşer. Yolları bozulan su, ovaya doğru akıp kaybolmuştur. Yayılan suyu ta kaynağından alıp dağ tarafından bir hendek kazarak yolunu değiştirmesi ve yapacağı kemerlere çekmesi gerekiyordu. Bunun için suyun debisini ölçmesi, ne miktarda bir suyu getireceğini hesaplaması gerekirdi. Derelerin debilerini ölçüp projenin fizibilite raporunu, kapsamını, ön çalışmasını, yaklaşık maliyetini çıkaran Sinan, Padişaha, “Bu toprağın altında hayat var. Proje hemen tamamlanmalı” tavsiyesinde bulunur.

Kanuni raporu okur, sorular yöneltir kendisine; aklı başında cevaplar aldıkça etkilenir, coşar. “Bu suların gelmesi” der, “hangi yoldan mümkün ola?” Sormak istediği elbette suyun takip edeceği güzergâh değildir. Projenin realize edilmesinin yolunu yöntemini sormaktadır.

Sinan der ki: “Bunun iki yolu vardır.
1) Sayısı belli olmayan kullarınızı çalıştırarak,
2) Ücretli işçi çalıştırarak.

Birincisi ucuza gelir, ikinci için neredeyse bir hazine gerektir. Amma ikincisinde birincisinden daha ustalıklı iş çıkar. Seçim Padişahımız Efendimize aittir.”
Kanuni kendisine yaraşanı yapar ve ikincisini seçer. “Birincisi ‘el hayrı’dır. Biz kendi hayrımızı başkasının sırtına yükleyerek sevap kazanamayız. Kendi malımızdan ücret vererek işçi tutalım. Bir de aman dikkat, bu proje sırasında kimsenin zerre kadar hatırı incinmiş olmasın.”

Hassasiyet budur, dostlar.

Sinan’ın arzusu da ikincisi seçenektir zaten. Kendisine “güçsüz karınca” diyen Sinan sevinerek çıkar huzur-ı şahaneden. Bu arada eski Mısır Paşası, müteahhit (bina emini) olarak atanmıştır inşaata.

Artık işe başlama törenindeyiz. Şerefli bir vakit seçilir, latif bir saat. Su yollarının kazım ve onarım işlemine başlanır. Onlar kazadursun halk arasında efsaneler kulaktan kulağa yayılmaya başlamıştır bile. Bu bir hayaldir çoğunluğun kanaatine göre. İmkânsızdır kimi için. ‘Göreceksin bak, bu işin altında kalacak Mimar’ diyenler eksik olmaz padişahın çevresinden. Bina emini de, vezir vüzera takımı da iyiden iyiye kuşkulanırlar. Yüze göze bulaştırılmaktansa vazgeçilmesi yeğdir, diye düşünüp padişaha aktarırlar düşüncelerini.

Bu adam, derler, daha ortada su mu yokken kuru toprağı kazdırıyor size. Paranızı, malınızı boşu boşuna harcatıyor. Bu gidişle taşa toprağa yatırılacaktır paranız ve şehir yine susuz kalacaktır. Hem adam kalkmış, tepeleri düzlemeye, yerle bir etmeye. Buna hazine mi dayanır? Yoksa bu mimar gayptan haber mi almıştır da, size suyun debisini oradan mı söylemiştir? Su yok ki debisi olsun?

Su sevdalısı, hayır işine hazinesini vakfetmiş olan Kanuni’yi öfkelendirmeyi başarırlar sonunda. Yüreğine ateş düşmüş gibi yanına varır o sırada işiyle meşgul olan Sinan’ın. Kendisini yanılttığı iddia olunan mimardan hesap sormaya kararlıdır padişah.

Sinan dere sularını toplayıp kanallara almakla meşgulken, üstelik de en son dereye sıra gelmişken çıkagelir Sultan. Hem de hiç rastlanmayacak bir şekilde, yapayalnızdır. Kızgınlıkla sorar:

- Mimar, hani o bana anlattığın sular nerde?
Mimar Sinan önüne düşer Sultan’ın. Düşe kalka giderken kendisine mahcup etmemesi için Allah’a dua etmektedir sürekli. Gider görürler ki, dereden toplanan sular “lüle” denilen 30 küçük borudan akmakta, hatta 10 lülelik su da üzerinden taşmaktadır. Aradığı suyu karşında gören Kanuni rahatlar ama sormadan edemez:

- Mimar, beri gel, bana anlattığın suyun hepsi bu mudur yoksa başka yerlerde dahi su var mıdır?

- Evet saadetli Padişahım, iki derede daha benzeri sular var. Hatırlarsanız size 100 lüle su vardır diye rapor vermiştim. Şimdi tahminlerimizin ötesine geçtik; 150 lüle su çıkacağı kesinleşti. Üstelik de sıcak günlerde olduğumuz için sular şimdi azdır. Yağışlı mevsimlerde daha da artacağı kesindir.
Kanuni bir parça rahatlamıştır. Gönlünün ferahlaması ve projesinden hiçbir kuşkusu kalmaması için Sinan, üşenmeyip padişahı bir başka dereye daha götürür. Lülelerden yine suların taştığını gören Kanuni burada neşelenir ve sudan içmek ister. Tadından da hoşnut kalır ve Sinan’a bu hayırlı işe giriştiklerinden duyduğu memnuniyeti iletir. Hediyeler verir, hil’atler giydirir.

Böylece dedikoducuların seslerini kesen Sinan’ın etkisiyle Sultan Bina Emini’nin sözlerini de dinlemez artık. Camilerini başarıyla inşa etmiş olan Sinan’a bu emin olamadığı konuda da güveni gelmiştir. Sinan çalışmalarını yürütürken, Kanuni de onu yalnız bırakmaz. Gelip çalışmalarının sonuçlarını gururla seyreder. Mimarı ödüllendirmeyi de ihmal etmez tabii ki.

Böylece Uzun Kemer, Kovuk Kemer, Güzelce Kemer, Mağlova Kemeri ve Müderrisköy kemerlerinden oluşan bu muazzam su tesisleri kompleksi ortaya çıktığında İstanbul’un uzun yıllar su ihtiyacı karşılanmış olacak, şehre göç başlayacaktır. Hatta Kanuni, Şeyhülislam Zenbilli Ali Efendi’nin bu kadar suyu şehre akıtmanın bir yerde kötü olduğu, insanların bu yüzden İstanbul’a hücum edecekleri uyarısıyla dahi karşılaşacaktır. Ne var ki, Kanuni kararını vermiştir bir kere. Niyeti insanlara faydalı olmaktır. Bunu da şu çarpıcı cümlelerle anlatır Sinan’a:

“Benim maksadım, bu su her mahalleye ulaşa. Çeşme yapılacak yere çeşme, yapılamayacak yere ise tatlı su kuyuları açıla ki, su onun içine uğraya. Ta ki her yerde ihtiyarlar, düşkün dul kadınlar ve çocuklar testilerini ve bardaklarını doldurup devletimin devamına dua eyleyeler.”

Sinan’ın yorumu şudur:

“Zamanın Süleyman’ına bu kadar insan ve cinin duası yeter. Çünkü kıyamete kadar gece gündüz genç ihtiyar demeden insanlar dualarından onun adını eksik etmezler.”
Baraj sularının kurumasıyla ortaya çıkan Mağlova Kemeri’nin unutulmuş hikâyesi budur ve bizzat Sinan’ın Tezkiretü’l-Bünyân’ından alınmıştır. Herhalde bu susuz günlerimizde olsun hatırlanmayı hak ediyor.

Kanuni ve Sinan’ın ortak vizyon ve emeklerinin nelere kadir olduğunu bu anlatıdan çıkarabiliriz. Kimsenin inanmadığı bir projeye engellemelere rağmen girişmişler ve sonunda gayelerine ulaşmışlardı. Çalışarak ve dua ederek… İkisi de aynı şey değil mi zaten?

Mustafa Armağan (Zaman)
Bul
Cevapla
#2
eline sağlık kardeş çok güzel yazı paylaşım için teşekkürler.
Bul
Cevapla
#3
Paylaşımın çok güzel ve yerinde, günümüz idareceilerinin geçmişten çıkaracağı o kadar ders varki ...
Bul
Cevapla
#4
ohhh o günlerde yaşar gibi oldum ama bir şeyi unutmuşlar insanoğlunun yaradılışında nankörlük olduğunu insanların istanbula göç etmeleri doğru bir tespitmiş göç ettiler akın akın yıllarca ve hala akın edilmekte heryeri talan edilmekte eğer kanuni bu günlerin olacağını görseydi herhalde fikrinden vaz geçerdi onun dolaştığı o yem yeşil alanlarda şindi binalar yükselmekte lağamlar akmakta su çeşmeleri yok olmuş vaziyette İnsanaoğluna iyilik yaramadığını tarih bir kere daha huzurlarınızda gösteriyor heeeey hey ne diyeyim yazıkki dünyaya ki ne yazık
Bul
Cevapla
#5
Said, eline sağlık. Uğraşın ve paylaşımın için de teşekkürler.
Bul
Cevapla
#6
said eline saglık paylaşım için
Bul
Cevapla
#7
said abi paylaşımın için teşekkürler,harika bir yazı
Bul
Cevapla
#8
O ki yeryüzünün gördüğü büyük hükümdar ve büyük mimar. Allah hepsinin çalışmalarına bol bol mükaffaat versin. Rahmet eylesin.

Avrupalılar bile Türk olduğu halde ona gelmiş geçmiş en iyi 5 mimardan biri demiş. Kanuni ve Koca sinan iş birliği her zaman şaheser çıkarmıştır. İşte Süleymaniye camii bence İstanbul'un tacıdır.
Bul
Cevapla
#9
said keşke o zamanda yaşasaydım da köle olsaydım .benim aklıma gelir her zaman bir ssat önce burda deprem oldu merkez izmit yuvacık 4.3 şiddetindeciavra bakıyomherkes kendi aleminmde (boşuna deil gerçek ağlıyoruz biz )ALLAH sonumuzu hayır etsin
Bul
Cevapla
#10
Harun yazdı:ohhh o günlerde yaşar gibi oldum ama bir şeyi unutmuşlar insanoğlunun yaradılışında nankörlük olduğunu  insanların istanbula göç etmeleri doğru bir tespitmiş göç ettiler akın akın yıllarca ve hala akın edilmekte heryeri talan edilmekte eğer kanuni bu günlerin olacağını görseydi herhalde fikrinden vaz geçerdi onun dolaştığı o yem yeşil alanlarda şindi binalar yükselmekte lağamlar akmakta su çeşmeleri yok olmuş vaziyette İnsanaoğluna iyilik yaramadığını tarih bir kere daha huzurlarınızda gösteriyor heeeey hey ne diyeyim yazıkki dünyaya ki  ne yazık

Ben hep şunu diyorum. Ne kadar 2000 li yıllarda olursak olalım. Biz daha onların medeniyetine ulaşamadık. Medeniyet cep telefonu veya bilgisayarla olmuyor. İstanbul da şöyle dolaşırken: Sen bilirsin zaten Abi. Karaköy, Eminönü falan. Farzedelim bizim yaptıklarımızı ortadan kaldırsak. Nasıl bir istanbul olur. Veya tam tersini düşünelim. Osmanlı' nın yaptıkları olmasa kaç tane turist gelir. Hala daha onların ekmeğini yiyoruz. Koca İstanbul halkı bunun farkında mı? Tophane çeşmesini araba boyasıyla boyayan nasıl bir zekadır. Sözüm onlara.
Bul
Cevapla


Konu ile Alakalı Benzer Konular
Konular Yazar Yorumlar Okunma Son Yorum
  9*10 Nisan da İstanbul dayım (Nasipse) HK-18 25 3,014 22-04-2015, 23:42
Son Yorum: bucalıfikret
  alet nasıl ama lazım bitane yalova tatar 3 1,373 06-10-2013, 21:58
Son Yorum: yalova tatar
  yıne Istanbul'da ALTAYLI 39 4,979 08-07-2012, 11:52
Son Yorum: ALTAYLI
  Yarın İSTANBUL'dayım ALTAYLI 89 7,956 15-03-2012, 13:58
Son Yorum: site yönetim
  İstanbul kıyılarında kepçe ile balık avı! maxtar 11 2,585 31-01-2012, 09:19
Son Yorum: maxtar
  Bu hafta sonu...İstanbul.. Anadolu yakası... maxtar 9 2,195 09-09-2011, 22:53
Son Yorum: maxtar
  istanbul yeni kapının oluşumunu duymuşmuydunuz tepeli35 17 3,370 16-10-2009, 11:41
Son Yorum: tepeli35
  Türkiye Amerika olsaydı nasıl olurdu fish or die 15 2,802 05-09-2009, 10:15
Son Yorum: Uzun_ahmet
  Nasıl olmuş? ufuktan26 29 3,888 09-04-2009, 18:49
Son Yorum: ufuktan26
  Haftasonu İstanbul'da idim Uzun_ahmet 57 7,431 11-03-2009, 13:45
Son Yorum: cesuryürek77

Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi